İnsanlığın diyorum çünkü her insan her hikâyenin farklı yaşayışlarını temsil eder. Aynı şeyleri yaşıyoruz ama farklı şekillerde.
Bunlardan biri de hayattaki umutsuzluklarımız. Bazen hayatı noktayla bitirmeye çalışırız.
Artık nefret etmişizdir her şeyden, her şeyden önce kendimizden.
Aslında bitirmek istediğimiz başarısızlıklarımızın verdiği acı bir sonudur.
Yüreğimizi yakan canımızı acıtan...
Her şey sanki üst üste binmiştir ve her daim böyle olacaktır korkusu.
Yokluğun, felaketin, acıların birikimidir o son noktayı koyma isteği.
Sizde çok iyi biliyorsunuz o noktanın aslında bir virgül olduğunu.
Peki denediniz mi hiç bunalmadan, sıkılmadan 8 saat değil de 12 saat boyunca çalışmayı.
Belki o zaman başaracaksınız imkânsız olan her şeyi. Sanırım denemediniz.
Peki, ben yaptım ama neden hala başarısızım mı diyorsunuz kendi kendinize?
İşte o anda umudunuzu yitirdiyseniz o işten o başarıyı yakalayamazsınız.
Hayatı öyle bir şekilde yaşayacaksınız ki, tam oldu başardım derken başka bir sorunla karşılaşacaksın. O anda üzüleceksin tabi ki uykuların kaçacak, canın sıkılacak ama tekrar deneyeceksin. Bıkmadan, usanmadan. Hayata inat edip yaşayacaksın, umutlanacaksın sonunda en sonunda başaracaksın.
O koyduğunuz son nokta bu sefer başka bir başarının ilk adamı olacak.
Başarısızlıkları kendinize rehber edineceksiniz. Aşkında olsun işin de dostluklarında olsun. Şair güzel dememiş mi "Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var’’ diye.
Hayatta hepimiz öğrenci değil miyiz midir aslında? Her olaydan bir ders çıkarmak yapılması gereken en doğru şey olmalı. Hayatın anlamını umudunuzla taşımanız kadar büyük bir bilgelikte yoktur öyle değil mi? Yarınlarımızda saklayabileceğimiz o kadar şey var ki hayallerimiz, sevdiklerimiz ve seveceklerimiz gibi. Umudumuzda bunlarla köprü gibi bağlantılıdır. Hayallerimiz sevdiklerimizin temeli gibidir her daim yaşayacak. Sevdiklerimize ulaşmak bir umuttur aslında.
Umudunuzu yitirmeyin sakın ve sarılacak bir şeyleri isterseniz eğer, emin olun bulursunuz.
Yolda yürüyorsunuz ve gözünüz kalın, büyük harflerle tabelaya yazılmış bir yazıya çarpıyor yazı şöyle. GELECEĞİNİZ VE GEÇMİŞİNİZ. Bu da neyin nesidir derken girmeye karar verirsin ve kapıyı açarsın. Her yer karanlık göz gözü görmez ışık ararsın ama bir türlü bulmazsın en sonunda bulmuş ve ışığı açmışsındır. O da ne karşında bir sürü ayna, her yerde ama... Sağ dönersin ayna, sola dönersin ayna her yerde kendini görürsün. Bu sana gereken dersi vermeli, hayatının kaç yerinde aynanın karşısında kendini sorguladın. Bugüne kadar diyebildin mi nelerle uğraştım, neler yapmaya çalıştım veya neler yaptım diye. Geleceğin de geçmişin gibi sana bağlıdır bir yerde. Kendindeki duruşa, çalışmaya, azme bakarak yönünü çiziyorsan geleceğini biraz olsun mutlu görebilirsin. Ama yok yapamadıysan buna üşendiysen bir yerde yatmak daha keyifli gelmişse sana, geçmişin; soğuk ayaz geceleri gibi canını acıtır. Kendi umudunuzu kendiniz kazanabilir veya kendi imkânları kendiniz yaratabilirsiniz aslında. Önceki zamanlardan söylenmiş güzel bir sözle bitirmek istiyorum yazımı ‘’ Ümidini kaybetmiş olanın, başka kaybedecek bir şeyi yoktur.’’