EVLİLİK BİR HUKUK MESELESİDİR....
Ebu Bekr Sıddık(RA.) bir gün Resulullah(SAV.)’ a yüzü düşmüş bir şekilde sıkıntıyla gelir ve :
" Karımın dırdırından ve vesvese sinden illallah ettim ey Allah’ ın Resul'u.. dayanılır gibi değil...ne yapacağımı şaşırdım.." der.
Ebu Bekr gibi bir çınar, hanımının sıkboğaz etmesinden muzdariptir.. ve dostuna dert yanmaktadır.. medet umarak..Sevgi sultanı (AS.), dostunun omuzuna mübarek elleriyle ve muhabbetle dokunarak :
" Sabret, Eba Bekr... Allah sabredenleri sever.."
diye yanıtlar... Her türlü birlikteliğin temeli karşılıklı kabul ve özveridir... Sevginin temeli de öyle.. Yaratılanı sevmek yaratandan ötürü elbette, başlangıç olarak.. Ama hiç kimse bu referansa güvenip sırtını yaslayarak, bulunmaz hint kumaşı sanmamalı kendini..Bu,.. "ben buyum arkadaş, beni böyle kabul et ve ben nasıl istiyorsam öyle sev beni.." dayatmasına ve ters gittikçe de " beni anlamadın ya ben ona yanarım.." sızlanmasına dönüşmemeli..Evlilik toplumsal mecburiyet ve nesil çoğaltma görevi olarak milli bellek haline dönüşünce,.. "nikahta keramet vardır" hükmüne sarılırız mütemadiyen... Yani evlilik, çoğalma refleksinin yasal hali olarak toplumsak kuralların en başında ve koruma altında olanıdır.. Elbette ki meşru olanıdır da...Ancak, bu meşruuyieti referans gösterip, iki ayrı cinsin birbirlerinden beklentilerini, beğenilerini hiçe saymak, evliliğin temeline ilk günden misket bombası koymak gibidir... Bu nedenle toplumumuzda evlilik, yani kural içilik,.. çoğunluk zor zahmet götürülen, geçimin, çoluk çocuğa karışmış olmanın ve mahalle baskısnını altında yürütülen bir durum olarak ve çatırdamaları taaa öteki mahalleden duyulan bir mekanizma haline dönüşüyor,.. zamanla..Ve yine çoğunluk, aşk, sevgi ve muhabbet meselesini,...( affınıza sığınarak) "bacak arası" na sıkıştırıp, meseleye oradan baktığından, dananın kuyruğu kopuveriyor işte...
Tabii bir de her şeyin tüketilmesini gaye edinmiş "TÜKETİM TOPLUMU" na dönüştürülme, günübirlik yaşamanın özendirilmesi,.. kadın ve erkeğin birer ikon olarak bellettirilmesi belası var başımızda...
Bir adam tanıdım...Neredeyse haftanın üç günü evine elinde tek dal gülle giden,.. Eşine her fırsatta dünyanın en güzel kadını olduğunu hissettirecek jestleri ihmal etmeden,eşiyle daha fazla vakit geçirebilmek,.. baş başa kalabilmek adına evinde bir kısım yükleri eşinin üzerinden alan,.. " Yere düşen kırbacını devesinden inip kendi alan bir peygamberin ümmetiyiz" diyerek, şahsı ile ilgili hiç bir işini eşine yük etmeyen ve her an ilk gün edası ile kendi bakımına özen gösteren bir adam.. Hastalıkta, anadan babadan,.. bir hasta bakıcıdan daha mahir bir şevkle ve merhametle eşine de çocuklarına da bakan bir aile babası...Eşini 11 inde görmüş,.. 21 inde evlenmiş,.. deliler gibi seven bir adam...
Onların da işleri ters gitmiş.... Sordum..:" Ne oldu da bu hale geldiniz dostum..?"" Siz mutluluğa örnek arayanların adresiydiniz... Her kesin imrendiği bir ilişkiniz ve yuvanız vardı... Çocuklarınız bile birer sevgi kuşu misali... Yapmayın ne olur...!"" Bir çok gün gördünüz, nelere göğüs gerip bu günlere geldiniz,.. hanım efendi, tam bir hanımefendi,.. yuvasına çocuklarına... Her durumda yanıbaşında.. daha ne olsun yahu...?"
Dinledi tebessümle.. Gözlerindeki hayal kırıklığını, kederi, çaresizliği anlamamak için odun olmak lazım..
Ve..;" Ben,.. tam yirmi yıl,.. bu dediklerini yaptım, içimden gelerek, zevkle ve her gün aynıyla mukabele edilmeyi umarak... Aynıyı geçtim birazcık olsaydı... Kendime özen gösterdim evet,.. Bu ona olan saygımdan ve sevgimdendir... Dışarıda hiç tanımadığımız insanlara karşı, çeşitli menfaatlerle şık ve bakımlı görünmek istiyoruz... Kaldı ki; eş, sevgili hayatımızdaki en önemli kişi.. O’ nun yanında süklüm püklüm, bir karış sakal ve günün yorgunluk kokusu ile nasıl rahat edilir... .................. ben,.. yoruldum.... Hanımefendiliğine ve anneliğine hiç bir şey diyemem,.. üzerine kabahatte yükleyemem... ama,.. her günümü umarak, hayal kırıklığına uğrayarak, erteleyerek yaşamaktan, yarım kalmaktan yoruldum.. Mutlu ederek mutlu olmaktan,.. yani,.. kendi kendime mutlu olmaktan yoruldum.. Bu durum aslında benim mutsuzluk kaynağım ve ben bunca yıl,.. görmezden gelerek bastırarak bir gün değişir diye umarak sineye çekerek... incitmeden anlatmaya çalıştığımda kadınca tepkilerin büyümemesi için sabrederek... mutluluk oyunu oynadım kendime..... ama değilim arkadaşım..! Çünkü... mutlu edilmeye de ihtiyacım ve hakkım var.. bencillik mi ediyorum.. bilmiyorum..?Yeni mi fark ettin diyeceksin, bunca yıldan sonra... Hayır,.. ama kaybetmekten korktuğumdan itirazlarım güdük kaldı.... gururunu inciteceğim endişesi ile üstelemedim.. Ama... aşk,.. bitti.... seviyorum ama,.. daha çok,..yaşadığımız yıllara istinaden ve saygı ile... insan olarak.. çünkü çok iyi bir insan ve hak ediyor saygıyı... Ne var ki....; Keşke o da aynı korkuyu taşısaydı.... "
Çocuklar....?
" Çocuklar,... farkındalar her şeyin...Ne beni ne de annelerini incitecek hiç bir çıkışları,.. tavırları yok.. Aksine mütemadiyen gönlümüzü alıyorlar... Onlar bile farkındalar... ama,.. bizimki hala ben buyum diyor...."
Çok üzüldüm... Ne olacak peki şimdi..?
" Benim kadar üzgün olamazsın ama,.. dinlediğin için teşekkür ederim... Bilmiyorum ne olacak... İki yabancıyı oynuyoruz,.. mecburiyet olursa konuşuyoruz... Bitti diyecek cesaretimiz yok.. İki arada bir deredeyiz... Binlerce kez yanıldığıma ikna etmeye çalıştım kendimi... ama baraj patladı arkadaşım.. duvar yıkıldı.... Duvarı tamir etsek te giden suyun hacminin haddi hesabı yok... su,... aktııı gitti...Ama ben gidemiyorum.. Ayakları üzerinde durduğunu görsem,.. Kimseye muhtaç olmayacağından emin olsam.. ben muhtaç etmem ama... zorda kalmasına razı olmuyor yüreğim... sorumluluk mu kıyamıyor muyum... Dedim ya,... bilmiyorum..!"
Ve daha pek çok serzeniş ile uzun bir dertleşme....Bu da,.. bir aşk evliliğinin geldiği ÜZÜNTÜ VERİCİ nokta...
Sonuç çıkarmaya çalışıyoruz.. Kişi elinde bulunanın değerinden bi haberse ve inadım inat ben mükemmelim tribindeyse.... Yaşanmış,.. ve ,.. bitmişse.. uzatmalar ancak azap olur bencileyin..Sevgili dostumun sözlerine katılıyorum... Azaba dönüşen durumlarda hak olan, kırıp dökmeden, güzellikle yolları ayırmaktır...
Ama biliriz ki ;.. ateş düştüğü yerde küllenir... ne desek, yaşayanın halini aynıyla anlatmaz..Yine biliriz ki, evlilikte bir huhuk meselesidir ve hukukta meselenin iki tarafı vardır...Taraflar kendilerini ispatlamadan, karşı tarafı ispatlamaya kalkışırsa, hukuku katletmiş olur.. Her ne konuda olursa olsun..!
Net işine gelince.... E,.. Allah(CC.)’ a havale ,.. ne deyim...!
SELDA İYİEKMEKÇİ..
Ebu Bekr Sıddık(RA.) bir gün Resulullah(SAV.)’ a yüzü düşmüş bir şekilde sıkıntıyla gelir ve :
" Karımın dırdırından ve vesvese sinden illallah ettim ey Allah’ ın Resul'u.. dayanılır gibi değil...ne yapacağımı şaşırdım.." der.
Ebu Bekr gibi bir çınar, hanımının sıkboğaz etmesinden muzdariptir.. ve dostuna dert yanmaktadır.. medet umarak..Sevgi sultanı (AS.), dostunun omuzuna mübarek elleriyle ve muhabbetle dokunarak :
" Sabret, Eba Bekr... Allah sabredenleri sever.."
diye yanıtlar... Her türlü birlikteliğin temeli karşılıklı kabul ve özveridir... Sevginin temeli de öyle.. Yaratılanı sevmek yaratandan ötürü elbette, başlangıç olarak.. Ama hiç kimse bu referansa güvenip sırtını yaslayarak, bulunmaz hint kumaşı sanmamalı kendini..Bu,.. "ben buyum arkadaş, beni böyle kabul et ve ben nasıl istiyorsam öyle sev beni.." dayatmasına ve ters gittikçe de " beni anlamadın ya ben ona yanarım.." sızlanmasına dönüşmemeli..Evlilik toplumsal mecburiyet ve nesil çoğaltma görevi olarak milli bellek haline dönüşünce,.. "nikahta keramet vardır" hükmüne sarılırız mütemadiyen... Yani evlilik, çoğalma refleksinin yasal hali olarak toplumsak kuralların en başında ve koruma altında olanıdır.. Elbette ki meşru olanıdır da...Ancak, bu meşruuyieti referans gösterip, iki ayrı cinsin birbirlerinden beklentilerini, beğenilerini hiçe saymak, evliliğin temeline ilk günden misket bombası koymak gibidir... Bu nedenle toplumumuzda evlilik, yani kural içilik,.. çoğunluk zor zahmet götürülen, geçimin, çoluk çocuğa karışmış olmanın ve mahalle baskısnını altında yürütülen bir durum olarak ve çatırdamaları taaa öteki mahalleden duyulan bir mekanizma haline dönüşüyor,.. zamanla..Ve yine çoğunluk, aşk, sevgi ve muhabbet meselesini,...( affınıza sığınarak) "bacak arası" na sıkıştırıp, meseleye oradan baktığından, dananın kuyruğu kopuveriyor işte...
Tabii bir de her şeyin tüketilmesini gaye edinmiş "TÜKETİM TOPLUMU" na dönüştürülme, günübirlik yaşamanın özendirilmesi,.. kadın ve erkeğin birer ikon olarak bellettirilmesi belası var başımızda...
Bir adam tanıdım...Neredeyse haftanın üç günü evine elinde tek dal gülle giden,.. Eşine her fırsatta dünyanın en güzel kadını olduğunu hissettirecek jestleri ihmal etmeden,eşiyle daha fazla vakit geçirebilmek,.. baş başa kalabilmek adına evinde bir kısım yükleri eşinin üzerinden alan,.. " Yere düşen kırbacını devesinden inip kendi alan bir peygamberin ümmetiyiz" diyerek, şahsı ile ilgili hiç bir işini eşine yük etmeyen ve her an ilk gün edası ile kendi bakımına özen gösteren bir adam.. Hastalıkta, anadan babadan,.. bir hasta bakıcıdan daha mahir bir şevkle ve merhametle eşine de çocuklarına da bakan bir aile babası...Eşini 11 inde görmüş,.. 21 inde evlenmiş,.. deliler gibi seven bir adam...
Onların da işleri ters gitmiş.... Sordum..:" Ne oldu da bu hale geldiniz dostum..?"" Siz mutluluğa örnek arayanların adresiydiniz... Her kesin imrendiği bir ilişkiniz ve yuvanız vardı... Çocuklarınız bile birer sevgi kuşu misali... Yapmayın ne olur...!"" Bir çok gün gördünüz, nelere göğüs gerip bu günlere geldiniz,.. hanım efendi, tam bir hanımefendi,.. yuvasına çocuklarına... Her durumda yanıbaşında.. daha ne olsun yahu...?"
Dinledi tebessümle.. Gözlerindeki hayal kırıklığını, kederi, çaresizliği anlamamak için odun olmak lazım..
Ve..;" Ben,.. tam yirmi yıl,.. bu dediklerini yaptım, içimden gelerek, zevkle ve her gün aynıyla mukabele edilmeyi umarak... Aynıyı geçtim birazcık olsaydı... Kendime özen gösterdim evet,.. Bu ona olan saygımdan ve sevgimdendir... Dışarıda hiç tanımadığımız insanlara karşı, çeşitli menfaatlerle şık ve bakımlı görünmek istiyoruz... Kaldı ki; eş, sevgili hayatımızdaki en önemli kişi.. O’ nun yanında süklüm püklüm, bir karış sakal ve günün yorgunluk kokusu ile nasıl rahat edilir... .................. ben,.. yoruldum.... Hanımefendiliğine ve anneliğine hiç bir şey diyemem,.. üzerine kabahatte yükleyemem... ama,.. her günümü umarak, hayal kırıklığına uğrayarak, erteleyerek yaşamaktan, yarım kalmaktan yoruldum.. Mutlu ederek mutlu olmaktan,.. yani,.. kendi kendime mutlu olmaktan yoruldum.. Bu durum aslında benim mutsuzluk kaynağım ve ben bunca yıl,.. görmezden gelerek bastırarak bir gün değişir diye umarak sineye çekerek... incitmeden anlatmaya çalıştığımda kadınca tepkilerin büyümemesi için sabrederek... mutluluk oyunu oynadım kendime..... ama değilim arkadaşım..! Çünkü... mutlu edilmeye de ihtiyacım ve hakkım var.. bencillik mi ediyorum.. bilmiyorum..?Yeni mi fark ettin diyeceksin, bunca yıldan sonra... Hayır,.. ama kaybetmekten korktuğumdan itirazlarım güdük kaldı.... gururunu inciteceğim endişesi ile üstelemedim.. Ama... aşk,.. bitti.... seviyorum ama,.. daha çok,..yaşadığımız yıllara istinaden ve saygı ile... insan olarak.. çünkü çok iyi bir insan ve hak ediyor saygıyı... Ne var ki....; Keşke o da aynı korkuyu taşısaydı.... "
Çocuklar....?
" Çocuklar,... farkındalar her şeyin...Ne beni ne de annelerini incitecek hiç bir çıkışları,.. tavırları yok.. Aksine mütemadiyen gönlümüzü alıyorlar... Onlar bile farkındalar... ama,.. bizimki hala ben buyum diyor...."
Çok üzüldüm... Ne olacak peki şimdi..?
" Benim kadar üzgün olamazsın ama,.. dinlediğin için teşekkür ederim... Bilmiyorum ne olacak... İki yabancıyı oynuyoruz,.. mecburiyet olursa konuşuyoruz... Bitti diyecek cesaretimiz yok.. İki arada bir deredeyiz... Binlerce kez yanıldığıma ikna etmeye çalıştım kendimi... ama baraj patladı arkadaşım.. duvar yıkıldı.... Duvarı tamir etsek te giden suyun hacminin haddi hesabı yok... su,... aktııı gitti...Ama ben gidemiyorum.. Ayakları üzerinde durduğunu görsem,.. Kimseye muhtaç olmayacağından emin olsam.. ben muhtaç etmem ama... zorda kalmasına razı olmuyor yüreğim... sorumluluk mu kıyamıyor muyum... Dedim ya,... bilmiyorum..!"
Ve daha pek çok serzeniş ile uzun bir dertleşme....Bu da,.. bir aşk evliliğinin geldiği ÜZÜNTÜ VERİCİ nokta...
Sonuç çıkarmaya çalışıyoruz.. Kişi elinde bulunanın değerinden bi haberse ve inadım inat ben mükemmelim tribindeyse.... Yaşanmış,.. ve ,.. bitmişse.. uzatmalar ancak azap olur bencileyin..Sevgili dostumun sözlerine katılıyorum... Azaba dönüşen durumlarda hak olan, kırıp dökmeden, güzellikle yolları ayırmaktır...
Ama biliriz ki ;.. ateş düştüğü yerde küllenir... ne desek, yaşayanın halini aynıyla anlatmaz..Yine biliriz ki, evlilikte bir huhuk meselesidir ve hukukta meselenin iki tarafı vardır...Taraflar kendilerini ispatlamadan, karşı tarafı ispatlamaya kalkışırsa, hukuku katletmiş olur.. Her ne konuda olursa olsun..!
Net işine gelince.... E,.. Allah(CC.)’ a havale ,.. ne deyim...!
SELDA İYİEKMEKÇİ..
aslinlinda yasadigimiz bu toplumda sesimizi cekimser kalarak duyuramadigimiz bir cok seyvar.bu evlilik ve aile hayatimzdada ayni sanki ben kendimi bir makinaymisimda bu cark boy donmesi gerekiyomus gibi hissediyorum artik.evlilige gelince herkesi yasadigi olusulukla oluyor supesiz peygamber sv efendimizinde dedigi gibi sabreder bu yol da ilerliyum .bence bazilari madi yada manevi bahaneler one surerek evlilik bagini koparmak istiyorlar .buyuklerin bir sozu vardir dert cekmeden rahatin kiymeti bilinmez.