Babaannem sekiz yaşındaydı onu en son gördüğünde. Keçe şeritler sarılmış bacaklarına sarılarak “A si Mahamed! Seri sızdoşe !” (1) dediğini hatırlıyor. Kızının bu yalvarışına karşılık vermemiş Mahamed. Boş boş bakmış yüzüne. İri kemikli ellerini kızının altın sarısı saçlarında dolaştırmamış. Arkasını dönüp gitmiş. Bunun dışında babaannemin babasına dair başka bir hatırası yoktu
Babaannemin ağabeyi Seyn Musa, onu saçı sakalı bakır kızılı, yüzüne bakınca kulaklarına kadar kızaran, mahcup, az konuşan bir adam olarak tarif etmişti. Hepsi bu…
Çünkü o bir Seyn’di. Bu ailenin yaşayan fertleri hala az konuşan, söylediğini tekrar etmeyen, saatlerce susabilen insanlar. Seynler Çerkeslerin son derece karmaşık sosyal yapısının içinde bağımsız halk kitlesine mensup bir aile. 1864 sürgününden önce Kabardey’in doğu sınırındaki Mezdok bölgesinde oturuyorlardı. Sürgünde aile parçalandı, Anadolu Bozkırı ile Arap çöllerine dağıldı.
Mahamed’in babası Seyn Edig, sürgünden çok sonra yurdunu terk etti. Eşi Bike, yaşlı annesi ve küçük oğlu Mahamed ile birlikte önce Samsun’a, ardından Margus adlı Kabardey soylusunun yurt tuttuğu Tokat’ın güneyindeki Musaköy’üne yerleşti. Kabardey soylusuna izafeten köye Margusey adını verdiler. Bu köyde kızı Sırmahan dünyaya geldi. Güzelliği dillere destan bir dilberdi Sırmahan. Onu çok yaşlı iken görenler bile benzersiz güzelliğini öve öve bitiremezlerdi.
Çağı gelip de Mahamed’i evlendirmek istediklerinde alıp başını gitmişti köyden. Arkadaşları peşine düşüp rica minnet dönmeye ikna etmişlerdi. Çerkes geleneklerine göre evlendiğinde yaşı küçük olamazdı. Yakınlardaki Cizözü adlı bir başka Çerkes köyünden Abaze Mırza’nın kızı Fatimat’la evlendirdiler onu. İlk çocuğu Musa nüfus kaydına göre 1315 doğumlu görünüyordu, 1989 yılında vefat etti. İkinci çocuğu Mumina 1324 doğumluydu, benim babaannemdi ve 1990 yılında vefat etmişti. Üçüncü çocuğu ise o bırakıp gittiğinde sadece birkaç aylıktı.
Ona ilişkin bilgilerimiz bunlardan ibaret.
. . .
Üç beş maceracı aklı evvel, 1. Dünya Savaşı adlı koca yangının orta yerine devleti sürüklerken koca imparatorluğun peşinde uçuşan ateş böceklerinden biri idi Seyn Mahamed. Köyünden bir çok genç ve gönüllü ile birlikte askere çağrıldı.”A si Mahamed seri sızdoşe!” diyerek babasının bacaklarına sarıldı babaannem. Mahamed cevap vermedi kızına. Arkasını dönüp yeni doğan kızının uyuduğu odaya girdi ve bebeğin üzerindeki cibinliği kaldırıp görmek, belki de öpmek istedi. Bu esnada annesi Bike girdi odaya. Mahamed mahcup bir tavırla cibinliği kapadı.
Çerkes örfünde ana baba, büyüklerinin yanında çocuğu ile ilgilenemez, yakınlık gösteremez ya, bu kuraldan dolayı evinden çıkarken yeni doğmuş kızını son kez göremedi, sekiz yaşındaki kızı Mumina’ya, oğlu Musa’ya ve eşi Fatimat’a sarılamadı. Annesi ile konuştu kapı önünde. Yaşlı Bike, oğlunu komşu köye düğüne gönderircesine kayıtsız bir şekilde “hayırla git,” dedi. Geldiği yerde kuşaklar boyu evlatlarını ölüme yollayan anneler gibi metanetle konuştu onunla. Fatimat, eşini uğurlamak için kapı önüne çıkmadı, arkasından el sallayamadı, gözyaşlarına hiç kimse şahit olmadı.
Yirmi kadar gençle birlikte köyünden ayrılan Mahamed, Kafkas Cephesine sevk edilen birliklerin içinde 101. alayın 1. taburunda onbaşı olarak görevlendirilmişti. Kendisine bu rütbe verildiğine göre Türkçe’yi en azından anlıyor olmalıydı.
Anadolu’nun, Rumeli’nin ve Arap çöllerinin dört bir yanına dağılmış Çerkes göçmenlerden oluşturulan taburlardan biri idi 1. tabur. Milli giysileri ile, kalpakları ve kamaları ile yollara düşmüşlerdi. Savaş günlerine dair hatıralarda bu taburların cesareti ve faydası anlatılırken disiplinsizliği, başıboşluğu ve emir kumanda zincirinin tanınmıyor olmasından şikayet ediliyor. Çünkü memleketin dört bir yanından gelmiş bu serdengeçtiler Osmanlı Ordusundaki hiyerarşiyi anlamıyorlardı. Onlar hala kendi içlerindeki soyluların emirleri ile hareket ediyor, bildiklerince savaşıyorlardı. Aynı durum 93 Harbinde, Plevne Savunmasında ve Kanal cephesinde de sorun teşkil ediyordu. Osmanlı subayları bu dil bilmez şövalyelere söz dinletemiyordu.
Enver’in peşinde Sarıkamış’a doğru yürüyen ordu General Kış tarafından buza ayaza kesilip telef edilirken, içi koyun derisi ile kaplı sakolarına bürünmüş, kalpaklı, deri çizmeli Çerkes alayına pek de diş geçirememişti. Onbaşı Mahamed 1914 Aralık’ında sağdı, 1915’in ilk üç ayını da görüp yaşamıştı. Belki Sarıkamış’a giren 300 Osmanlı askerinin içinde o da vardı.
Onunla birlikte savaşa giden, onunla birlikte vuruşan, hasta ve bitap bir şekilde köyüne dönen tek silah arkadaşının anlattığına göre Seyn Mahamed ve arkadaşları vuruşarak Rus ordusunun içine kadar girdi. Vuruşarak şehit düştü.
Genel Kurmay Arşivindeki Künyesi şöyle:
Adı : Mehmed
Baba Adı: Edig
Rütbe Onbaşı
Doğum Yılı : 1302
1. Dünya Savaşı – Kafkas Cephesi
2. Kara Kuvveti – 101. alay, 1. tabur.
Ölüm : 16.04.1915
Ölüm yeri : Meydan Harbi
. . .
Bir bahar sabahı Mahamed’in Margusey’deki evinin önünde atlılar durur. Evin kadınları konukları karşılamak üzere dışarı çıkarlar. Gelenler atın solundan iner. Çerkes örfünde getirilen haber bir felakete ilişkinse haberci atın solundan iner. Bike ve Fatimat habercinin tavrından anlar olup biteni, ellerini yüzlerine kapatır. Hiçbir şey söylemeye gerek kalmaz. “Allah unutturmasın!” der gelen kişi. Mahamed’in kamasını teslim eder evdekilere. Fatimat susup çekilir bir kenara, Bike susar ve çekilir. Güzel Sırmahan ağlar hepsinin yerine… Güzel Sırmahan başörtüsünü yüzüne kapayıp bağıra bağıra ağlar ağabeyine…
Babaannem kapı önüne çıkar… Oracıktaki bir kütüğün üzerine oturur… Komşu evlerin önünde cıvıldaşan çocukları görür. Bir yandan katılmak ister onlara, bir yandan ayakları gitmez. İçi içine sığmaz, susturmak ister arkadaşlarını.
-Wo si ghusexer ! Zehefxa, di Mahamed tlas ! di mahamed Tlas ! diye bağırır. (2)
Dağlar çınlar babaannemin sesi ile, Sarıkamış’ta savrulmuş kemikler çınlar.
-Di mahamed tlas ! di Mahamed tlas ! (3)
. . .
Sonrasında olup bitenleri daha yakinen biliyoruz. Artık o aileye gelen hiçbir atlı sağ taraftan inmedi . Bir süre sonra Mahamed’in dul eşi bir Lezgi tarafından alınıp götürüldü. Birkaç saatlik mesafede başka bir köyde başkalarının annesi oldu Fatimat. Babaannem onu bir daha hiç görmedi. Bike’nin ağlamaya yasaklı gözleri kör oldu sonra, Babaannem on sekiz yaşındayken İstanbullu bir tahsildar olan büyükbabamla evlendi. Yirmi yıl boyunca ne köyünü, ne yakınlarını görmeden dolaştı Anadolu’da.
. . .
Doksan beş yıl önce öldü Seyn Mahamed. Doksan beş yıl önce Seyn Mahamed ve onun gibi doksan bin vatan evladı kah ayazın pençesinde kavrularak, kah kurşunlara uğrayarak toprağa karıştı. Onların çok azının öyküsünü biliyoruz. Onlar gittikten sonra yazacak kalemimiz, kalem tutacak elimiz kalmamıştı çünkü. Hatıramız kalmadığı için rüyamıza bile girmediler.
Şimdi doksan beş yıl sonra geride kalanların torunları onların izini sürüyor Allahuekber dağlarında, Sarıkamış’ta ve adı bilinmedik yaylalarda. Onların hatırasına ağıtlar yakıyor.
Aradan doksan beş sene geçti, her Aralık ayında Sarıkamış harekatı dendiğinde babaannemin yüzü şekilleniyor zihnimde. Küçük altın saçlı bir kız çocuğu olup ilişiveriyor kapı önündeki kütüğün üzerine.
-Wo si ghusexer ! di Mahamed tlas ! di Mahamed tlas ! diye çığlığa duruyor.
(1) Hey Mahamed, gittiğin yere beni de götür,
(2) Hey arkadaşlar, duymadınız mı, bizim Mahamed öldü!
(3) Mahamed öldü, Mahamed öldü!