Evetle Hayır Arasında...

Memleketin bilmem ne kadarı derdini diyecek ölçüde Türkçe bilmiyor, bir o kadarının okuması yazması yok.
Bilmem ne kadarının evi kitap görmemiş, bir o kadarı dedesinin adını bilmiyor.
Hayatı boyunca enginarı tanımamış, üç peynir çeşidi sayamayacak yığınla insan var. 
Bu memlekette denize girmemiş şairler, müze gezmemiş yazarlar var.
Bizans’ı Slav medeniyetinin başkenti sanan İstanbullu belediye başkanları var. 
. . .
Öte yandan…
Bu memlekette herkesin evinde televizyon var.
Hülya Avşar’ı, Gülben Ergen’i, Tatlıses’i tanımayan bir tek kişi yok.
Şu ya da bu futbol takımı ile şu ya da bu partiye taraftar olmayan adam yok.
Bu memleketteki kadınların bilmem ne kadarı basenli bacaklarına pantolonun yakıştığını sanıyor.
. . .
Kime ne soruyorsun Allasen!
Bunca seçmenin her birine demokrasi kuramını öğrettin sanki, uygarlıkla sivillik ilişkisine dair makaleler okuttun.
Anayasal hareketlerin geçmişini anlattın sanki. Halkı için ölen gençlerin biyografisini bellettin, hürriyet namına ayağa kalkan halkın oturacak bir karış vatan parçası bulamadığını izah ettin.
Estetiği gösterdin, helalliği, tanrı rızasını, insan sevgisini aşıladın…
Bu halkın tercihi değil miydi bilmem kaç yıllık “binaenaleyh” saltanatı.
Bu halkın tercihi değil miydi Amerika’nın zampara başkanının karşısında el pençe divan duran titrek bir şairi temsilci seçmek.
Bilmem kaç bin insanın kanına girmiş bir psikolojik vakayı kendisine baş seçip onun işareti ile adam öldüren, şehirleri ateşe veren insanlar bu memlekette yaşamıyor mu?
Dünyanın bir ucunda, ayetler hadisler söyleyerek ağlayan bir yaşlı adamın işaretlerine göre dostunu düşmanını seçen milyonlar bizim memlekette değil mi?
. . .
Bırakın Allah aşkına!
Şarkıyı Emrah’tan dinleyen, Aşkı Elif Şafak’tan öğrenen bir halkız biz.
Serdar Tuncer’e emanet TRT’miz…
. . .
Şimdi kabaca kategori edilecek olursa bir tarafta dedesine düşman, geçmişine hasım, taassuba batmış, bir Sırp milliyetçisi ile arasında soğan zarı kadar fark bulunmayan bir zümre ile, diğer tarafta dünya nimetleri ile tanışmış, çatalı hangi elinde, bıçağı hangi elinde tutacağını yeni öğrenmiş, klozet kullanmayı henüz keşfetmiş, mukaddesatını paraya tahvil eylemiş, mücahitlikten müteahhitliğe, oradan da her şeye müsait olmaya uzanan süreci birkaç yıl içinde tüketip cebine mağlup olmuş, bütün cihanşumul ideallerini cüzdanına sığdırmış bir zümre var.
. . .
Evet mi hayır mı?
Biz zamanın bizi sürüklediği yere dönen rüzgar gülleri gibiyiz.
İnsanlığa yön veren yegane şey zaman.
Zamana yön veren ise insanlığın birikimi.
. . .
Biz zamanın bizi değiştirmesine fırsat vermeden devrimle, inkılapla, seçimle değişmek isteyenlerle, zamanın bizi değiştirmesine izin vermemek için darbe yapan, devrim yapan, seçim yapan iki grubun orta yerindeyiz.
 Düşüncelerimi Facebook profilimde dostlarla paylaşmıştım.
“Halka sorsalardı Meşrutiyeti ilan edelim mi diye "zinhar olmaz!" derlerdi. Sorsalardı cumhuriyeti ilan edelim mi diye "asla olmaz" derlerdi. Kıyafet devrimini, harf devrimini sorsalardı halk izin vermezdi. Halk durup beklemekten yana çünkü. Halk durağanlıktan yana. Ama tüm bunlar oldu, çünkü zamanın karşısında ahkamın gücü yoktur. Zaman değiştikçe ahkam değişecektir. Zaman geçtikçe her şey geçecektir.”

 

        Hulusi ÜSTÜN

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol