ÜÇBUÇUK!
Üçbuçuk!
Korkmanın diğer adıdır.
Ülkemizde korkmayı anlatan tanımlar çoktur ama “Üçbuçuk atmak” en çok kullanılandır.
Selanik sendromu ya da Yusuf, Yusuf dediğimizde de; hepimiz anlarız ki korkulacak bir durum hâsıl olmuştur. Yani beynimiz savunma mekanizmasını fiziksel olarak harekete geçirir. Karanlıkta yüksek sesle şarkı söylemek gibi. İstem dışı hareketlerdir.
Bu tür sendromların, korku literatüründe tek bir karşılığı vardır.
Korkunun ecele faydası olmaz.
Bütün bu söylemler niye?
Son birkaç gündür şehrimizde; kim dedi, ne dedi, nasıl dedi? Gibi soruları sorduran bir söylemler zinciri dolaşmaktadır.
Araştırdık tabi ki!
Belediye meclis oturumunda kullanılan bir cümleden durduk yerde gündem yarattılar. İyi de oldu…
Önce:
Bir iş adamımızın Silivri Belediyesine bağış olarak yapacağı Kültür evi projesini gerçekleştirmemesiyle ilgili olarak çıkan söylentilere bir bakalım.
Proje, Bir önceki dönemden geliyor aslında… Bu dönemde de; proje de kot farkından yararlanıp yapılacak olan binalarda daire sayısının artırılmak istenmesi! Karşılığında ise Belediyemize bağış olarak kültürevi projesini hayata geçirmek olacaktı.
Eh Güzel bir fikir diyebiliriz.
Bu projenin bedeli kaç TL? 4.000.000.- TL (Dört milyon TL)
Müteahhit firmamızın kendi projesi ile ilgili protokol kararı onaylandığında CHP grubunda CHP meclis üyesi arkadaşımız Rafet Keskin o gün yok! Olsa da red oy kullanacağını yakın çevresinden öğrenmiş idik… ( Rafet Kardeşimin izni olmadan ismini zikrettim umarım bağışlar. Eski bir bilgiydi ama ne yapayım, tam yerine gelmişti ki manzara koyamazdım)
Bu arada müteahhidimiz, inşaatlarına devam etmekte, projesini uygulamaktadır. Lakin söz verdiği kültürevini de bir türlü gerçekleştirmemektedir.
Ne zamana kadar? Son meclis toplantısına kadar…
Belediye Başkanımız avazı çıktığı kadar bağırıyor. “Kim çıkarıyor bu lafları, araştıracağım. AKP’li meclis üyelerinden biriymiş Cuma günü açıklayacak dendi.
Bu kişi belediye ye 40 bin.-TL bağış yaptı onu bile reddettim de” falan da filan da…
Benim anlamadığım ve hiçte tasvip etmediğim bir olay var! AK Parti İlçe başkanı ve Meclis Üyesi Metin Karakaş’ın bu konu üzerinde çok fazla hassasiyet gösterip parti içersinde bir araştırmaya gideceğini böyle bir kişi varsa mutlaka bulacağını söylemesi… Arkadaşlarınızı umarım fazla refüze etmemişinizdir. Gerçekten Metin Karakaş gibi birinin tepkisinin bu denli üst düzeyde olması üzüntü yaratmıştır. Oysa şimdi anlattığımda, kendisi de hatırlayacaktır.
?u 40 bin TL bağış var ya! Belediye Başkanımız yanlış hatırlıyor olabilir… O para bu kişiden partiye o günlerde seçim bağışı olarak teklif ediliyor. Öyle Nakit falan da değil hani! 8 adet 5 Bin.-TL senetler halinde… Üstelik Özcan Bey, o günlerde sadece Belediye Başkan adayıdır… O bağışı CHP’ye teklif olarak getirenler arasında partili dini bütün hocalarımızda mevcuttur… Bu bağışı reddeden de O günkü İlçe Başkanı Abdullah Yıldırım’ın ta kendisidir. (Sayın Yıldırım umarım anımsayacaktır. Bağışlasın)
Yani, böyle bir bağış şeklinin AK Parti kapısını da çalmış olabileceği kuvvetle muhtemeldir.
Gerçekleşmeyen Kültür Evi Projesi için bakın Belediye Başkanımız ne diyor?
“Kimsenin bağışına ihtiyacımız yok. Gerekirse kendimiz yaparız” diyor.
Niye kendimiz yapıyoruz? Elinde koca bir sözleşme var!
Hatalar zincirine bakın şimdi! Adam sözleşmeye sahte imza atmışmış… Sen yok muydun imzalarken? Yokmuş! Ben belediye başkanı olsam iki de noter getirirdim… Vay vekâlet edenin haline… Sahteciliği bildiğiniz halde bildirmemek, delil karartmak ve saklamak suçu olarak bilinmektedir.
Sahte imza diyorsunuz! Savcılık duyurusu nerede? İnşaatın temeli atılmadı, İhtarnameniz nerede? Velev ki bir veya iki ay geçti ve inşaat istenilen düzeye gelmedi, ikinci ihtarnameniz nerede? Haydi, hepsini geçin, 30.06.2012 tarihinde teslim taahhüdüne uyulmadı. Cezai şartları uygulayacak müeyyideler nerede?
Yok, Yok, Yok!
Bu gürültü, patırtı, bu toz duman ne? Kimi arıyorsunuz siz?
Bakınız duyduklarımı ve bildiklerimi yukarıda anlatmaya çalıştım…
Çarşıda söylenenleri mi? Ben hepsini biliyorum. Kimin söylediğini öğrenmek istiyor musunuz?
Kara Murat benim…
En iyisi ben; sizlere, bundan sonraki sendromun adını söyleyeyim. “Cafer’in bez sendromu” diye bilinir halk arasında.