Aradığını bulamadın mı? Buradan keşfet!
Silivrinin Kışları
İlk hatırladığım kış, 1963 yılı kışıdır. Kış değil, karakıştı, 6 yaşında idim. Silivri’de iki katlı ev görmek ne mümkün! Ancak, birkaç tane sayabilirsiniz. Kar, akşamüstü tipiyle başlamıştı. Elektrikler varla yok arası derken, tamamen yok oldular. Bir saat sürmedi sular dondu. Çeşme borularının hepsi dışarıdan geçiyor. Rüzgar o kadar şiddetli esiyor ki; kapı, çerçeve inliyor…Sabah olduğunda gördüğümüz manzara karşısında donduk kaldık. Kar, çatıların boyuna erişmiş evleri yutmuştu. Bacalardan çıkan dumanlar olmasa hayat belirtisi göremeyeceğiz. Gün içersinde sokaklarda Yavaş, yavaş, labirentler oluşmaya başladı.İnsan boyunu geçen tünellerle evden eve geçmeye çalışılıyorduk.
Silivri’nin tanınmış iş adamlarından Hasan Özvarnalı, adamlarıyla evlere un ve yağ yardımı yapıyor. Yakacağı olmayanlara da yakacak yolluyordu. (Bu geleneğini her dini bayramda da yerine getirirdi). Belediye de; ekmek ve yardım paketi dağıtmıştı. Silivri halkını en çok zorlayan kışların başında gelir 1963 kışı
Aradan iki yıl geçmişti. Kış, Silivri’yi bir kez daha yokluyordu 1965. Artık okula gidiyordum. Elektrik telleri kopmuş, 20 günü aşkın bir süre ile elektriklerimiz yoktu. Zaten Kasabanın bir jenaratörü vardı onunla aydınlanıyorduk. 1965 kışı bölgemize bir acı bırakacaktı.. 27. Ocak 1965 tarihinde İki gazeteci ve onlarla birlikte olan şoförleri, Çatalca yolunda Karda mahsur kalmışlar ve donarak ölmüşlerdi. Okullarda basın şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunulmuştu.
1968 yılı kışı en uzun geçen kışlardan biriydi. Şiddetli değil ama sürekli kar yağıyordu. İlk defa elime ateşli bir silah alıyordum. Dayımın marangoz dükkanında dipçiğini yaptığım tüfeğe hurdacıdan bulduğum direksiyon milinden namlu yapmıştım. Ağızdan dolma tüfeğimle kendimi kaptan swing gibi hissediyordum. Bütün günümü Varnalının bahçede sığırcık kuşu avlamakla geçiriyordum.
Silivri donduğunda takvimler 1976 yılını gösteriyordu. Gökten adeta buz yağıyordu. Kar yağarken gök gürlemesini ilk defa duyuyordum. Lise son sınıf öğrencisiydim. Okullar, sabahçı ve öğlenci olmak üzere, günde iki kez eğitim veriyorlardı. Boş saatlerimde eczanede çalışıyordum. Yine av merakım artmıştı. Bu kez, elimde gerçek bir çifte vardı. Karlar deresi boyunca ördek kolluyordum. Hava, tipi yapmaya başlamıştı. Dereyi takip ederek geri dönmeye çalışıyordum ki; dereyi kaybettim. Saatlerce yürümüştüm. Ölüm korkusu sarmıştı. Bir metre ötesini göremez hale gelmiştim. Yanlış yöne doğru gidiyordum. Yoksa, “E5 karayolu şimdiye kadar görünmeliydi”diye düşünüyordum. Birden bire taş duvarlarla çevrili bir havuzla karşılaştım. Bir anda sinirlerim boşalmış ağlamaya başlamıştım. Ben tipide fark etmeden asfalt yola paralel yürüyormuşum. Havuz, Belediye Konutlarına giderken çay bahçesinin olduğu yerdeydi. Yorgunluktan mı; korkudan mı? Bilemiyorum ama iki gün yatağın içinden çıkmamıştım. O kış, yollarda çok kalan araçlar olmuştu. Yolda kalan yolcuları Evlere ve okullara yerleştirmişlerdi.
1984 kışı erken başlamış, deniz suyu erken soğumuştu. O yıl bir karagöz ve kefal bolluğu vardı ki sormayın. 4-5 kilo gelen karagözleri balıkçılar kepçelerle topluyordu. Rusyadan kırmızı gözlü kefaller inmişti. Akşam kurduğumuz sofralar sabahın ilk ışıklarında balık çorbalarıyla son buluyordu. Ben o kış okuduğum kitabı hayatımın hiçbir evresinde okumamıştım.
Üç yıl sonra 1987 yılında, 1963 yılı kışını aratmayacak bir kış yaşayacaktık. 30 güne yakın sürecek olan kışı ben Silivri de yaşamayacaktım. Sadece şunu söyleyebilirim. Kar başladığında Yeşilköy hava limanından çıkmış sahil yolundan ilerliyorduk. Biz bakırköy’e ulaşamadık, yolda kalmıştık. Ancak 17 gün sonra Silivri’ye dönebilmiştim…
Sonraki kışları biliyorsunuzdur. Bütün bu kışlardan hafızamda tek yer eden Rahmetli Celal Bayar’ın meşhur sözüdür. “Bu yıl komunizm gelebilir, çok dikkatli olmalıyız” derdi…
Sayın Bayar’ın bu sözüyle, Kış ağzı piyasalar canlanır, esnaf iş yapardı. Emekli osman amcamız, paket, paket makarna stoklardı. “Yok oğlum, bu kış kesin gelir artık” diyordu.
Yok be olmadı, getiremediler. Kendileri gittiler. Eh, eski kışlarda yok, gelmez artık.
Karamsar olmak zor değil,
zor olan çılgın bir fırtınadan sonra
gökkuşağı gibi gülümseyebilmektir…
Kucaklamaya kollarının yetmeyeceği bir ağaç,
bir tohumla başlar.
En uzun yolculuklar, bir adımla başlar.
Gerçek sevgiler ise bir tebessümle başlar…
Annem her fırsatta çocuklarına güneşe doğru
zıplamalarını öğütlerdi.
güneşe ulaşamazdık ama hiç olmazsa,
ayaklarımız yerden kesilirdi...
Zora Neala Hurston / Karamsar Olmak
Aradığını bulamadın mı? Buradan keşfet!