Fenerköyü’nün Otobüsleri
Sizlere, 1968 yıllarından bir esinti daha sunayım istedim. Köy dururken, otobüslerini niye anlatıyorum diye; merak ettiniz değil mi? Gelin hep beraber gidelim o günlere…
O yıllarda; Fenerköyü; Silivri’nin, en büyük köylerinden biriydi. Yemyeşil bağları, bahçeleri vardı.Koca bir çarşısı, Çarşının ortasında kubbeli, havuzlu beş kurnasından gürül gürül sular akan çeşmesi vardı. Çarşımız, neredeyse Silivri’nin çarşısı kadar büyük ve kalabalıktı. Köyümüzde, sinema bile vardı. Sanırım, Silivri’nin dışında, diğer köylerde sinema yoktu. Yani, köyümüzde sosyal yaşam, oldukça renkli idi. İşte o renklerden iki tanesi de; Steyr marka otobüslerdi. Her ikisi de; kırmızı beyazdı.
Otobüslerden biri Muharrem Eren’in, diğeri, Emin Demirkaya’nın idi. Otobüslerle bütünleşmiş iki de sürücüleri vardı. Araç mehmet ve Sadullah.
Sabah 07:00 ve 07:30 olmak üzere, yarım saat arayla hareket ederlerdi. Önce Silivri, sonra ver elini İstanbul. Son durak, Sirkeci. Sirkeci’den Hareket; 14:00 ve 14:30 idi. Silivri’ye girdiklerinde saat 16:00 ve 16:30 olurdu. İşte, bu İstanbul dönüşlerinde; çarşıda hancının dükkanının önünde bir tören yaşanırdı.
Silivri’de; Hancı’nın, dükkan önü park yerleriydi. Yolcularını, burada bırakırlar ve buradan alırlardı. Otobüslerimiz kadar, kornaları da ünlüydü. Şehrin neresinde olursanız olun seslerini duyabilir ve tanırdınız. “Bakın, Fener’in otobüsleri geldi”.diyebiliyordunuz. 10 dakika arayla üç kez korna çalarak kalkış için haber verirlerdi.
Onlar, sadece yolcu taşımaz, aynı zamanda bir köyün ruhunu da taşırlardı. Her sabah bir köy, şehre göç eder ve her akşam, köye bir dönüş yaşanırdı. Tavukçu Salih’in, tavuk kafesleri, Yumurtacı Halil’in, yumurta sepetleri, Marangoz Ramazan’ın, keresteleri, Mis gibi kokan Kınalı Yapıncak kasaları, büyük galon şişelerde, taze şıralar ve küçük baş hayvanlar taşınırdı.
Tabi ki; bu taşınma sırasında ufak tefek kazalarda olmuyor değildi! Üst bagajdaki Tavuk kafeslerinden birinin kapısı açılır. Tavuklar köy yollarına saçılırdı. Bazan bir üzüm kasası yıkılmış olur otobüs her tarafından üzüm salkımları sarkarak kasabaya girerdi. Her gidiş, gelişler bir festival havasında geçerdi. Kahkahaların arasına; oğlak, kuzu sesleri, horoz ötüşleri karışırdı.
Ta ki; Minibüsler çıkıp çoğalıncaya kadar sürdü bu ayrıcalıklı yolculuklar. Köylerden her on dakikada bir minibüs kalkmaya başlayınca; sessizce ayrılıverdiler aramızdan. En son Bir tanesiyle karşılaştığımda Fenerköy futbol takımını taşıyordu. Ön sağ kapısı yoktu ama neşesi yerindeydi, İçersinde gençler haykırıyordu, Fener dünyayı yener…