BİR KASIRGAYDI ESTİ GEÇTİ

12 eylül 1980, utancın tarihi... bir bitişin tarihi aynı zamanda... On sene, 50 sene, belki de 100 sene süren korkunç bir kasırganın esip bittiği gün... Asırlarca süren yangınların son defa alevlendirilip söndürüldüğü gün... Adaletin, insanlığın bittiği gün, bugün... Sözün sonu, vahşetin başlangıcı... Oynanan oyunların, üzerimize yapılan hain planların son basamağı, zirvesi... 

Unutmuyoruz ölenleri, öldürülenleri...  Ve onları öldürenleri... İşkenceleri, yapılan tüm haksızlıkları, adil olmayan yargılamaları, adaletin olmadığı mahkeme salonlarını, hakimlerin kalemlerinin kırılırken çıkardıkları acı çıtırtıları, yangınları, bombaları, polis alarmlarını, tank ve postal seslerini... sabahların bir köründe ev baskınlarını,  kurşun vınlamalarını, katliamları, akan oluk oluk kanları, yanan binlerce kitaptan çıkan is kokularını... İdam sehpalarındaki cesur yürekleri ve gencecik boyunlarından çıkan kırılmış kemiklerin seslerini... Generallerin, politikacıların, coplu ve silahlı polislerin, savcıların ve hakimlerin insanlıktan çıkmış kirli ve aşağılık yüzlerini ve o yüzlerdeki vahşi gülümseyişleri, utanmazca pervazsız bakışları... Oğulsuz kalan annelerin acı haykırışlarını, oğulların ve  kızların cesurca ölüme gidişlerini... yargısız infazları, sindirilip susturulmuş yarınları... ölümü, karanlığı, cehennemi, korkuyu ve suskunluğu...  Hiç bir şeyi unutmadık...

Unutanlara da hatırlatmak istiyoruz, unutturmamak için tekrar tekrar anıyoruz o isimleri... Erdal Eren, Necdet Adalı, Serdar Soyergin, Ömer Yazgan, Hıdır Aslan.......... Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Cihan Alptekin, İbrahim Kaypakkaya, Mahir Çayan, Sinan Cemgil, Ulaş Bardakçı..........Sabahattın Ali, Nazım Hikmet, Şeyh Bedrettin, Pir Sultan Abdal....... ve daha niceleri... bu liste uzayıp gidiyor sonsuza kadar...

Birden gözümün önüne yeşillikler ve çiçeklerle bezenmiş bir mezar geliyor... Rize’nin Ardeşen ilçesine ait bir köydeyiz nemli bir yaz günü... Öce köyünde bir mezarın başında öylece duruyorum... Aysun yanıbaşımda, ona bakmaya cesaretim yok sanki... Bu toprağın altında yatıyor Cihan... Aysun’un sevgili ağbisi, Deniz’in kan kardeşi, Mahir’in yoldaşı, Hüseyin’in kader arkadaşı, Yusuf’un, Sinan ve Ulaş’ın iyi dostu... Cihan Alptekin...

12 eylül 1980..  bu bir bitişti aslında... Cihan ile başladıklarını Erdal ile bitirdiler... Planladıkları herşeyi on senede başardılar... 10 sene içinde bütün Türkiye’nin, hatta dünyanın kaderi değişti ve birilerinin istediği şekle sokuldu...

Kim suçlu? Küresel güç odaklarının elinde oyuncak olmuş, onların çıkarları adına memleketi kapkara bir çamurun içine atan iktidarlar mı? Yine aynı emeller uğruna ellerindeki silahlı gücü kendi halkına çeviren ordu mu, polis mi?  Asırlarca suskun kalmış, sinmiş, korkmuş, sadece dinine sığınmış Anadolu insanı mı? Kendi rahatları, huzurları, zenginlikleri adına bir avuç petrol uğruna binlerce avuç kan dökülmesini yeğleyen küresel şirketler mi?  Bu topraklarda bilinmeyen nedenlerle başka dolaplar çeviren gizli hermetik organizasyonlar mı?  Ve daha bilmediğimiz nice politik, coğrafik, tarihsel, dinsel sırlar... 

Oyuna mı geldi bu gençler? Bilinçli olarak şiddete mi yöneltildiler?  Onlar tarih oldu artık geride kaldı, ölenler öldükleriyle kaldılar... Yazık oldu binlerce genç fidana ama bu durum yine de onların inançlarına asla gölge düsürmez, onların cesaretini, ölümü bile göze alabildikleri mücadelerini asla hafifletmez... Onlar bize ışık tuttular ve tutacaklar ama şimdi bizim yaşadığımız dünyada  güzel günler adına yapılacak mücadelenin tarzı artık başka olmalıdır... Bunun bilincinde olup kafa patlatmak bizim görevimizdir...

Kafamda binbir düşünce, ruhumda binbir ikilemle Cihan’ı yeşillikler arasındaki ebedi mekanında bırakıp eve doğru yol alıyoruz hızlı adımlarla... Annesini ziyaret edeceğiz... Bizi sevimli, güler yüzlü bir pamuk nine karşılıyor... Aysun ışıltılı bir gülümsemeyle ve sevecenlikle annesini tanıştırıyor...

Anne tam 90 yaşında, ama dün gibi anımsıyor tam 40 yıl önce yaşananları, her saniyesi beyninin kıvrımları arasına kazınmışcasına, anlattıklarını yaşar gibi yeniden... eliyle kapıyı gösteriyor, hareketleri ağır ve dingin... Polisler gelmişti kapıya, Cihan’ımı sordular... Ne yaptı bu gençler diye sordum gelenlere, onlar iyi çocuklardı...

Cihan’ın yaşlı annesi anlatıyor oğlunu, anlatmaya doyamıyor... Sevgili Aysun karşımda oturuyor sessice,  ağbisi Cihan öldüğünde Aysun 10-11 yaşlarındaymış, hemen hemen aynı yaşlardayız... Anne anlattıkça biz ağlıyoruz sessizce... Şakaklarımda basınç, boğazımda bir yumruk ve göz pınarlarımda birikiyor yaşlar...

Duvarda Cihan’ın Deniz’le çekilmiş bir resmi asılı, yan yana oturmuşlar bize bakıyorlar, bedenleri burada değil ama bizi görüyorlar mı şimdi!... 40 sene önceye, o yıllara gidiyorum, buradaki herşey siliniyor birden, başımı çeviriyorum, Cihan karşımda gülümsüyor, konuşuyoruz... Cihan daha 24 yaşında, genç ve yakışıklı... dürüst ve mert, akıllı ve bilgili... gelecek güzel günlere dair sonsuz inancı var... Cihan’ın yanında biri var, dostça sarılmışlar birbirlerine... diğeri daha genç, hatta  daha çocuk, dikkatle bakıyorum ve o son bakışı tanıyorum...
Aman aman yandım amman
Acı yüzler kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda…**
** Sözleri Aysel Gürel’e müziği Sezen Aksu’a ait bir şarkı; 12 eylül askeri darbesinde 17 yaşında idam edilen Erdal Eren anısına yazılmıştır...

12 eylül 2011

 


 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol