Nefesi Kuvvetli Hoca Var mı?
 
“ Çok soğuk be ağabey şimdi dışarıdan geldim iki derece hava”
“ Sen bilirsin ben kafaya koydum gideceğim”
“ Kurt var mı?”
“ Yok, ama çıkartırım”
 
***
 
Telefonu “gelmem” deyip kapattım ama içim içimi yiyor.
Dayanamadım dört gibi ben onu aradım.
Yola çıkmak üzereymiş.
Sahilde buluştuk.
Lodos var. Denize girip elek kürek kurt çıkartmak, akıllı işi değil lakin ne yaparsın? Hastalık işte!
Giydik boy çizmelerini
Girdik denize. Çok dalga var.
Hava kararana kadar yirmi tane kurt ya çıkarttık ya çıkartamadık.
 
***
 
Rıdvan Ağabeyin altıncı hissine çok güvenirim.
Anlattığına göre daha önceki yaşamlarından bir tanesinde Kanada Kızılderililerindenmiş! (Çok derin bir konu olduğu için detaya girmek istemiyorum)
 
Neyse;
Balık tutacağımız bölgeye geldik
On sekizlik peynir tenekesini sakladığımız yerden çıkarttık..
Arabanın bagajındaki odunları, tenekeye doldurduk.
Mazotlu bir bezle odunları tutuşturduk.
Akşam yedi gibi oltaları denize attık.
Balık çantalarının üzerine tünedik.
Gözler kamışların ucundaki fosforlarda beklemeye başladık.
 
***
 
Beklemeye başladık ama gelen giden olmadığı gibi;
Sahilde bizden başka kimse de yok...
Ben kıvırmaya yer arıyorum..
“ Ağabey bu havada balık malık olmaz. Gidelim evimize alalım duşumuzu vurup kafayı yatalım sıcacık”
“ Sabret seeeen, çok güzel balık alacağız bu akşam”
 
Saat onbir oldu..
Tek balık yok.
Ben bir ara uyumuşum.
Rüya görüyorum. Tahta bir kulübenin önünden dere geçiyor. Ben de anadan üryan derede yıkanıyorum( Popo açıkta ya). Kırmızı balıklar var. Tam elimi uzatım balıklardan bir tanesini yakalayacağım omzuma biri vurdu..
“ Şıııışt, uyuyor musun? Balık vuruyor oğlum.. Baksana oltana”
Yerimden nasıl fırladığımı bir Allah biliyor bir de ben.
Balık benimi bekleyecek?
Yemi yemiş gitmiş.
 
***
 
Saat iki..
Takatim kalmadı artık..
Hala tek balık yok..
Fosfora bakarken halüsinasyon görüyorum...
“ Ağabey yarın iş var, gidelim”
“ Sabaha şunun şurasında dört saat kaldı..Bu kadar bekledik..Sabah olsun öyle gideri.....”
Cümlesini bitirmemişti ki; dört yirmilik karbon kamış dibinden sarsıldı..
O balığı çekerken ben arabaya doğru koşmaya başladım..
Kamerayı alacağım. Görüntüleri Yaban Tv’ye göndereceğiz.
Heyecandan elim ayağım dolaştı, ben gece modunu ayarlayana kadar o balığı s çekti.
En az üç kiloluk minakop.
“ Dedim oğlum ben sana alacağız bu akşam diye”
Yemleri değiştirdi.
Oltayı tekrar denize attı. Daha yerine oturmamıştı ki kamış yine öne doğru eğildi..
“ Ali bu çok büyük!”
Deniz karıştı..Balık çeker, Rıdvan ağabey çeker...Baktı makine ile balığı kıyaya çekemeyecek, sırtlandı kamışı, yazlıklara doğru koşmaya başladı..
Balığı suda bir gördüm.
Bu ne be kardeşim?
Levreğin ağababası...
Bu işlerin yalanı meşhurdur ben diyeyim “dört” siz deyin “beş” kilo!
 
***
 
Daha önce köpeklere çok balık kaptırıp, sahilde kafası kesik tavuk gibi gezdiğimiz için...Balıkları arabanın bagajına koyduk..
Rıdvan ağabeyin balık yakalamasına ne kadar seviniyorsam laf aramızda bir o kadar da hasetleniyorum...
Ben hasetlendikçe o yakalamaya devam ediyor.
Ben yemlere bakıyorum yok, iğneleri kontrol ediyorum yok..
Başladım dua okumaya...
Yok, yok, yok!
 
***
 
Bir insan bu kadar mı bahtsız, bu kadar mı kısmetsiz olur arkadaş?
Adam irili ufaklı oniki balık yakaladı.
Ben de “tık” yok..
Bir ara kızdım kovayı, balık takımlarını patlattım yere..
 
***
 
Saat altı gibi toplanmaya başladık...
Yüzsüzlüğü ele aldım.
“ Ağabey be, iricelerden versene bir levrek, eve elim boş gitmeyeyim”
Köpeğe atar gibi en küçük balığı attı önüme
Valla gözlerim doldu...
Nankör herif!
Almadım, bir tekme attım balığa...
 
***
 
Şimdiii anladım ki benim kısmetlerim kapanmış!
Var mı etrafınızda nefesi kuvvetli bir hoca hem kendimi üfleteyim hem bahtımı açtırayım?
 
Foto: Kısmetsiz balıkçı Ali Gülcü

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol