Tam yedi ay süren zorlu bir grev yaşadık. Bütün derdimiz maaşlarımıza %20 civarında zam ve sosyal haklarda gelişme sağlamaktı. Ama biz “ideolojik” olmakla suçlanıyorduk.. Tabi grev yerleri işçi sınıfı için bir okuldur. Hayatı öğrenirsin, dostlarını düşmanlarını tanırsın, yurttaşlık bilincin gelişir. Yasal haklarını – ülkenin durumu- dünya işçi hareketlerini öğrenirsin. Tabi bu durum birilerini çok rahatsız eder. O yıllarda da Çatalca sağ siyasileri çok rahatsız oldular. Çatalca sağ politikacıları bizlerle çok uğraştı.
MHP – AP(Adalet Partisi) köyleri gezip, “çocuklarınızı greve göndermeyin” diye propaganda yapıyorlardı.İşveren, grev kırıcılığına soyunarak, bir takım bilinçsiz işçilere el altında para dağıtıp kargaşalık çıkarmaya çalışıyordu. O günlerde CHP ilçe başkanının fırınında bir günlüğüne bile borcuna ekmek alamıyorduk. CHP milletvekili bir bayan çadırımızı ziyaret edip haklı mücadelemiz aleyhinde konuşmalar yapıyordu. Geceleri Çatalca yolunda geçen meçhul kişiler çadırımızı kurşunluyor, arkasından polis gelip bizi sorumlu tutuyordu. Kısaca zorlu geçen tam yedi ay.
Bu arada toplu iş sözleşmesi görüşmeleri bir noktaya gelmiş 1980 Eylül ayı ilk haftasında sözleşme görüşmelerinin imzalanması beklentisi oluşmuştu. Ancak işveren sendikası temsilcileri birden görüşmeleri kesiverdiler. 12 Eylül sabahı yüzlerce asker grev çadırını ablukaya alınmıştı. Çadır yıkıldı. İşçiler haklarını alamadan işbaşı yaptırıldı.
MHP – AP(Adalet Partisi) köyleri gezip, “çocuklarınızı greve göndermeyin” diye propaganda yapıyorlardı.İşveren, grev kırıcılığına soyunarak, bir takım bilinçsiz işçilere el altında para dağıtıp kargaşalık çıkarmaya çalışıyordu. O günlerde CHP ilçe başkanının fırınında bir günlüğüne bile borcuna ekmek alamıyorduk. CHP milletvekili bir bayan çadırımızı ziyaret edip haklı mücadelemiz aleyhinde konuşmalar yapıyordu. Geceleri Çatalca yolunda geçen meçhul kişiler çadırımızı kurşunluyor, arkasından polis gelip bizi sorumlu tutuyordu. Kısaca zorlu geçen tam yedi ay.
Bu arada toplu iş sözleşmesi görüşmeleri bir noktaya gelmiş 1980 Eylül ayı ilk haftasında sözleşme görüşmelerinin imzalanması beklentisi oluşmuştu. Ancak işveren sendikası temsilcileri birden görüşmeleri kesiverdiler. 12 Eylül sabahı yüzlerce asker grev çadırını ablukaya alınmıştı. Çadır yıkıldı. İşçiler haklarını alamadan işbaşı yaptırıldı.
Özal’ın ABD’den koltuğunun altına alıp getirdiği 24 Ocak kararları askeri bir darbe eliyle uygulamaya konmuştur. Bilmeyenler ve unutanlar için; 24 Ocak kararları, fiyatların serbest bırakılıp, çalışanların ücretlerinin dondurulmasıydı. Soysal hakların tırpanlanmasıydı.
Buna direnç gösteren özellikle DİSK’te örgütlü işçiler 12 Eylülcülerin operasyonu dahilde İstanbul’da kışlalara, ceza ve tutukevlerine dolduruldular. Binlerce sendikacı, temsilci, sıradan işçiler. Davutpaşa, Metris, Hasdal, Tuzla, Bayrampaşa, Selimiye bunların en ünlüleri oldular.
Başta vatan hainliği olmak üzere idam ve yüzler yıllık ceza öngören davalar açıldı.
Tam bir cadı avı başlatıldı. Pentagoncuların koruma kollamasıyla darbeciler kurtarıcı idi. Biz hain. Ancak uzun yıllar süren bu davalarda hiç kimse hüküm giymedi. Üç-beş yıl yatan insanlarımız sağlıklarını kaybettiler. Nato, Kontrgerilla – Özel harp dairesi gibi adını şanını duymadığımız derin örgütlerden, derinlerden silahlar çıkıyor şimdi. Daha kimbilir nerelerde ne var?
Buna direnç gösteren özellikle DİSK’te örgütlü işçiler 12 Eylülcülerin operasyonu dahilde İstanbul’da kışlalara, ceza ve tutukevlerine dolduruldular. Binlerce sendikacı, temsilci, sıradan işçiler. Davutpaşa, Metris, Hasdal, Tuzla, Bayrampaşa, Selimiye bunların en ünlüleri oldular.
Başta vatan hainliği olmak üzere idam ve yüzler yıllık ceza öngören davalar açıldı.
Tam bir cadı avı başlatıldı. Pentagoncuların koruma kollamasıyla darbeciler kurtarıcı idi. Biz hain. Ancak uzun yıllar süren bu davalarda hiç kimse hüküm giymedi. Üç-beş yıl yatan insanlarımız sağlıklarını kaybettiler. Nato, Kontrgerilla – Özel harp dairesi gibi adını şanını duymadığımız derin örgütlerden, derinlerden silahlar çıkıyor şimdi. Daha kimbilir nerelerde ne var?
Onurla söylüyorum ki biz hiç silaha el sürmedik. İşçi sınıfının sendikal mücadelesinde hain diye teşhir edilenlerin önlerinde kitaplar vardı. Silahlı adamlar, kitaplılara savaş açmışlardı. Kazandılar. Ama onlar ABD emperyalizminin temsilcilerinin ağzında“bizim çocuklar”diye tarihe yazıldılar.
Şimdi vicdanlarda sanık sandalyesinde onlar oturuyor. Umarım yürekleri varsa adaletin sandalyesinde de hesap verirlerde, binlerce faili meçhul – sürgün – zindanlarda çürütülmüş olanların ahı yerde kalmaz. Bekliyoruz.
Şimdi vicdanlarda sanık sandalyesinde onlar oturuyor. Umarım yürekleri varsa adaletin sandalyesinde de hesap verirlerde, binlerce faili meçhul – sürgün – zindanlarda çürütülmüş olanların ahı yerde kalmaz. Bekliyoruz.