Az çok neden bahsettiğimi anlamışsınızdır. “kahve” milli içeceklerimizin en kıdemlisi. Hani bir ata sözümüz var. “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” diye. İki dost iki arkadaş bir araya geldi mi, o hoş sohbete kahve eşlik eder mis gibi kokusuyla. 40 yılın hatırına, hatırı sayılır muhabbetler yapılır kahve tadında. Türk Kahvesi bu manada nam salmıştır dünyaya. Bol köpüklüsü makbuldür, kıvamında olmalıdır her daim. İçilen her kahve hatırına dostluklar pekişir, samimiyet artar, hatıralar karışır sımsıcak kahve dumanına.
…
Halk arasında hep kullanılan o meşhur ata sözümüzün hikayesini paylaşmak istedim sizlerle. Sizlerinde bildiği gibi genelde ilçemize ait siyasi gelişmeleri konu ederim köşe yazılarıma fakat bu kez farklı bir konuyu paylaşmak istedim… 40 yıl hatırı var denilen kahvenin hikayesini paylaşacağım…
Vaktiyle İstanbul'da yemiş iskelesi'nde kahvecilik yapan ve başından türlü maceralar geçtikten sonra âmâ düşen bir adamdan naklen Üsküdar’lı, halk şairi Vasıf, ondan da naklen Reşad Ekrem şöyle kaydediyor (İstanbul ansiklopedisi v, 2808)
bu adamın bir gün kahvehanesine bir yeniçeri gelip,
– hey arkadaş! hep müşterilerine birer kahve yap, lakin şu kafire yapma! demiş.
kafir dediği de bir köşede oturup nargile içen bir Rum gemi kaptanı imiş. ,Ama, hiç şüphesiz ki o zaman gözü açık, birer kahve yapıp vermiş. En sonra da iki kahve yapıp :
– kaptan, biz de seninle içelim; diye Rum müşterinin yanına oturmuş.
Yeniçeri,
– heeyy! ben sana o kafire kahve yapma diye tembih etmedim mi? Diyince
kahveci de,
– kaptana yaptığım kahve senden değil, ocaktandır ağa! cevabını vermiş.
Aradan zaman geçmiş. Sisam adasında büyük bir isyan baş göstermiş. Kahveci de Yeniçeri ocağında kayıtlı asker olduğu için adaya sevk edilmiş. Sisam'da asi olan Rumlar, ele geçirdikleri Türk esirleri bir meydanda müzayede ile satarlar, arttırıp alan da hemen boğazlayıp kesermiş. Müzayede ile esir satmaktan kasıtları da, isyan hareketini beslemek için bir nevi yardım toplamakmış. Gün gelmiş, yemiş iskelesi'nin kahvecisi de Rumların eline esir düşmüş ve diğer esirlerle birlikte o meydanda satışa çıkarılmış. İstekliler kaç kişi ise karşılarına dizilmişler, bekleşirler imiş... o sırada tepeden tırnağa silahlı bir Rum gelmiş. bunları gözden geçirdikten sonra bir iskemleye oturmuş. Müzayede de başlamış. ilk, bir paradan başlarlarmış. Bir can da beş paraya, on paraya kadar çıkarmış. Sıra kahveciye gelince iskemlede oturan o silahlı adam yekden,
– beş kuruş! diye bağırmış.
arttıran olmayınca da esiri alıp bir muhafız nezareti altında şehirden çıkarmış. Zavallı kahveci, "beni beş kuruşa aldığına göre kim bilir ne gibi işkencelerle öldürecek." diye düşünürken, ıssız bir yerde o silahlı Rum :
– korkma, demiş, sen beni tanımadın ama ben seni tanıdım. Hani bir Yeniçeri bana hakaret ettiği zaman sen onu dinlemeyip bana kahve ikram eden yemiş iskelesi'ndeki kahveci değil misin?
Kucaklaşıp öpüşmüşler.
Bir fincan kahvenin hatırını sayanlardır ki asi de olsa, saki de olsa merd adamdır.
İşte böyle sevgili dostlar… hikayemiz bu.
Elbette kahvenin 40 yıl hatırı var. Ama kahveyi kıvamında ve tadında içmek gerek.Haliyle kahve deyince, Marmara denizinin bircik gülü Silivri’mizde birkaç ay önce hizmete açılan Kahve Diyarı’ın dan da bahsetmeden geçmeyeceğim. Bir çok güzel mekana sahip olan ilçemizde, açıldığı günden bu güne kadar çok farklı, doğal, kaliteli ve güler yüzlü personeli ile kahvenin onlarca çeşidini sunan Kahve Diyarı geçekten Silivri’ de ihtiyaçmış. Kitabınızı koltuğunuzun altına alıp rahatlıkla huşu içinde okuya bileceğiniz. Huşu içinde kahvenizi ikramları ile birlikte yudumlaya bileceğiniz çok güzel bir mekan. Bu mekanı bizlere kazandıran ve enaz mekanları kadar şık ve güzel olan sevgili Eray Ersöz Ağrı ve Pelin Bozdoğan Can’a tekrar teşekkür etmek istiyorum. Ömrünüzün ve kahvenizin nice kırk yıllar sürmesi dileği ile..