Yaşam güzel de, ömür sanıldığı kadar hiçte uzun değil…
Her yaşta, zaman zaman düşünmek ve kendimizi yorumlamak, fuzuli harcanan vakti ve kendimizi yiyip tüketen olaylardan sıyrılmanın çarelerini üretmek, en akıllı yol ve yöntem olsa da, acaba bu çarelere kaçımız yöneliyor. Halbu ki, bu kadar kısa ve sınırlı bir ömür için de, yaşamla barışık olamadığımız seneler, sanırım kaybedilen servetler gibi geri gelmez günleri de silip atıyoruz, ömrümüzden…
Düşünmek, insanoğlunun en erdem varlığı olduğu gibi, canlılar arasın da sadece insana Tanrı tarafından verilmiş müthiş bir mükafattır…
Bunu evrensel ve bilimsel olarak, bilinen tarih için de ilk defa birkaç kelimeyle somut olarak dile getiren sanırım Decart’tır…
Veciz olarak Decart diyor ki, “DÜŞÜNÜYORUM O HALDE VARIM !..”
Düşünme olgusu o kadar mükemmel bir hazine ki, toplumun hangi seviye veya kademesinde olunursa olunsun, kültür düzeyi hangi nokta da bulunursa bulunsun, DÜŞÜNME YETİSİ tüm imsanlığın kutsal hazinesidir.
O halde, YAŞAMLA BARIŞIK olmanın en büyük sermayesi, düşünce hazinemizin kıymetini çok iyi bilip, daima pozitif düşüncelerle adımları atmak gerekiyor…
Ancak, ne yazıktır ki, en akıllı başlı sandığımız insanlar ve çevremiz de beklide gıptayla baktığımız nice insan, düşüncenin üreteceği özellikleri çok defa ıskalayıp, düşünce dışı çaresizliklere saplanıp kalıyor…
Son zamanlar da, toplum da korkunç cinayetler zinciri her yöre de almış başını gidiyor…Ahili vede cahili, fazla değil biraz düşüncesini geliştirip kendini düşünce kuralının pozitif gerçeğiyle yüzleştirse, toplun hiçbir zaman bu zafiyet ve cehalet rüzgarına esir olmaz. Olamaz da !..
O hal de, toplumun en zayıf yönü düşünce yetisini ihmal etmesi…
Hep kaderci, hep tesadüfler, hep kin ve hep nefret !..
Peki, insanın sevmek ve sevilmek hakkı bu kadar heba olup gitti mi ?
Ülkemiz, çok önemli bir süreçten geçiyor…Bunca mükemmel gelişimler yanın da her şey BERBAT GÖRÜNÜYOR…Bırakın siyaset arenasını, kişisel ve ailesel düzenler de bile inanılmaz sarsıntılar almış başını gidiyor. Ne yazık ki, esasın da yaşamla barışık düzenimiz de aleyhe dönen o kadar çok görüntü var ki, toplum adeta kendisiyle bırakın barışık olmayı kendi iç dünyasın da bile isyanları oynuyor…Bu karmaşa da, maalesef hep mutsuz toplum görüntüsü sergileniyor…Çaremiz, düşünce hazinemiz de, önce kendimizle barışık olmayı başarmalıyız…Sanırım hak vereceksiniz!.. Çünkü, mutluluk ve yaşamla barışıklık bireyin en kutsal hakkı…
Her yaşta, zaman zaman düşünmek ve kendimizi yorumlamak, fuzuli harcanan vakti ve kendimizi yiyip tüketen olaylardan sıyrılmanın çarelerini üretmek, en akıllı yol ve yöntem olsa da, acaba bu çarelere kaçımız yöneliyor. Halbu ki, bu kadar kısa ve sınırlı bir ömür için de, yaşamla barışık olamadığımız seneler, sanırım kaybedilen servetler gibi geri gelmez günleri de silip atıyoruz, ömrümüzden…
Düşünmek, insanoğlunun en erdem varlığı olduğu gibi, canlılar arasın da sadece insana Tanrı tarafından verilmiş müthiş bir mükafattır…
Bunu evrensel ve bilimsel olarak, bilinen tarih için de ilk defa birkaç kelimeyle somut olarak dile getiren sanırım Decart’tır…
Veciz olarak Decart diyor ki, “DÜŞÜNÜYORUM O HALDE VARIM !..”
Düşünme olgusu o kadar mükemmel bir hazine ki, toplumun hangi seviye veya kademesinde olunursa olunsun, kültür düzeyi hangi nokta da bulunursa bulunsun, DÜŞÜNME YETİSİ tüm imsanlığın kutsal hazinesidir.
O halde, YAŞAMLA BARIŞIK olmanın en büyük sermayesi, düşünce hazinemizin kıymetini çok iyi bilip, daima pozitif düşüncelerle adımları atmak gerekiyor…
Ancak, ne yazıktır ki, en akıllı başlı sandığımız insanlar ve çevremiz de beklide gıptayla baktığımız nice insan, düşüncenin üreteceği özellikleri çok defa ıskalayıp, düşünce dışı çaresizliklere saplanıp kalıyor…
Son zamanlar da, toplum da korkunç cinayetler zinciri her yöre de almış başını gidiyor…Ahili vede cahili, fazla değil biraz düşüncesini geliştirip kendini düşünce kuralının pozitif gerçeğiyle yüzleştirse, toplun hiçbir zaman bu zafiyet ve cehalet rüzgarına esir olmaz. Olamaz da !..
O hal de, toplumun en zayıf yönü düşünce yetisini ihmal etmesi…
Hep kaderci, hep tesadüfler, hep kin ve hep nefret !..
Peki, insanın sevmek ve sevilmek hakkı bu kadar heba olup gitti mi ?
Ülkemiz, çok önemli bir süreçten geçiyor…Bunca mükemmel gelişimler yanın da her şey BERBAT GÖRÜNÜYOR…Bırakın siyaset arenasını, kişisel ve ailesel düzenler de bile inanılmaz sarsıntılar almış başını gidiyor. Ne yazık ki, esasın da yaşamla barışık düzenimiz de aleyhe dönen o kadar çok görüntü var ki, toplum adeta kendisiyle bırakın barışık olmayı kendi iç dünyasın da bile isyanları oynuyor…Bu karmaşa da, maalesef hep mutsuz toplum görüntüsü sergileniyor…Çaremiz, düşünce hazinemiz de, önce kendimizle barışık olmayı başarmalıyız…Sanırım hak vereceksiniz!.. Çünkü, mutluluk ve yaşamla barışıklık bireyin en kutsal hakkı…