Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi bir uygarlık aşamasıdır.
5 Aralık 1934 tarihinde Türk Kadınına hakların en büyüğü olan seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.
Bugün girebilmek için birçok ödün verdiğimiz Avrupa Birliği ülkelerinden Fransa 1944’de, İtalya 1948’de, İsviçre ise 1972 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanımıştır.
Bu demektir ki Türk Kadınına sosyal ve siyasi hayatta bütün milletlerin üzerinde yer verilmiştir.
Oysa 1980’lerden sonra Türk Kadını 1934 yılından daha geriye götürülmeye başlanmıştır.
21.inci Yüzyıl Türkiye’sinin gündeminin son derece farklı olması gerekirken ne yazık ki, kadınlara uygulanan töre cinayetleri ve berdel uygulamaları ile kadersiz kadınlarımız ülke gündemine oturmuştur.
Bakın Yaşar Nuri Öztürk Hoca’mız ne diyor;
Kadınlarımız kendisine Atatürk tarafından verilen (hatta gümüş tepsi içinde sunulan) hakları yine kendisi elde edecektir. Kuran ı Kerim bunun sinyalini vermiştir.
(Bakınız Mücadile Suresi)
Atatürk Cumhuriyet Türkiye’sinde bu hakların uygulanmasının yolunu açmıştır. Bunun ötesi berisi yoktur. Ancak hakları mücadele ile almadığından olsa gerek, kadınlarımız bu hakların kıymetini bilmemekte, kullanmamakta ısrarcılar.
Türk Kadını siyaseti zorlayarak Türkiye’deki nüfus oranları doğrultusunda parlamentoya girmelidir.
Şuna inanıyorum ki, kadınlarımız en az 100-150 milletvekili ve %30 oranında temsil edilmesi halinde Türkiye’de pek çok karanlık unsur aydınlığa doğru yol alacak ve işte esas o zaman Türkiye uçacaktır.
Atatürk der ki; bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir.
Kız çocuklarınızı okutun, mutlaka bir meslek sahibi olmalarına gayret edin, erkek çocuklarınızı kayırmadan eşit yetiştirin.
Ataerkil toplum yerine Anaerkil toplum olursa başarı kaçınılmazdır.
(Devam edecek)
Şimdilik hoşça kalın, sevgiyle kalın…