Ah şu yalnızlık halleri... Duvarlara, şarkılara, sayfalara, elindeki saza ve derin nefeslerle çekilip sonra efkârla savrulan dumana pay ederek, yarı uykulu yarı uykusuz geçen gecenin sabahında, daha afyon patlamadan, ensede patlayan okkalı bir tokat gibi üç adım öne tökezletip, " sen hala burada mısın? " dedirten,
Ama, o şamarın tesirinden midir nedir, beynin düşünme ve tahlil etme hücrelerini aktif hale getiren, Bin bir sorunun zihni alabora ederek uçuştuğu,Her cevabın başka bir soruyla buluştuğu,Yaşam gailesi içinde ertelenen ya da " şimdi buna vaktim yok " diyerek aykırılanan duyguları daha çok kışkırtan,
Özlemin , sitemin , pişmanlığın , itirafın , aşkın, sevdanın, yönelişin,ibadetin bünyede ne kadarıyla var olduğunun tespit edildiği, velhasıl manevi bünyenin yara aldığı her hassanın onarıldığı, inziva anları....
Biraz melankolik, Biraz şizoid. Ama hesap bitip kapı açıldığında, eşikten atılan ilk adım, verilen kararların dinçliğinde ve taptaze.
İnsana yalnızlık hissini veren, beklentilerinin beklediği gibi tatmin edilemeyişi midir? Yoksa, hissedişlerinin, yönelişlerinin,.. ondan beklentileri olanları hayal kırıklığına uğratmış olması mıdır?
Yoksa neden yeniden çocuk olmayı, her şeye sıfırdan başlamayı, hatta mümkünse hep çocuk kalmayı ister olsun ki insan?Ya da neden ölüm cazibeli gelsin ki, Açmazlar sıkıştırdığında, ne gariptir ki binlerce yıldan bu yana, ya " keşke çocuk olsam" der, ya da "ölsem de kurtulsam " der insan. Oysa, içindeki çocuğun farkına vararak ve ölümü hiç unutmayarak yaşayabilmeyi başarmanın bir yolu olmalı.... ...
SELDA İYİEKMEKÇİ...
harikasın